10 Mayıs 2014 Cumartesi

YİTİK ÜLKE

Kadir Aydemir ile..
Bu yıl, her yıl olduğu gibi yine kitap fuarındaydım.
Gamze ve Seda`yla birlikte standları gezip,kitapları inceledik,yazar ve yayınevi sahipleriyle sohbet ettik.

Kitap fuarının açıldığı ilk gün daha önceden de sözleştiğimiz gibi Yitik Ülke Yayınları standında sevgili Nilgün Şimşek ile buluştuk.(Nilgün Şimşek`i,Siyah Sardunyalar`ı ve söyleşimizi bir sonraki yazımda anlatacağım.) Nilgün Hanım beni ve arkadaşlarımı Yitik Ülke`nin yaratıcısı sevgili Kadir Aydemir ile tanıştırdı.

Kadir Aydemir, her şeyden önce hoş sohbet bir insan. Gelen okuyucularla birebir ilgileniyor. Sonrasında inanılmaz güzel projeleri var. Kitap alanlara geri dönüşümlü kalemler ve ağaç tohumları hediye ediyorlar. Kalemleri görseniz bayılırsınız. Benim kalemim Nilgün Şimşek`in Siyah Sardunyalar kitabının kalemi...


Kadir Aydemir`den iki imzalı kitabım var ve ikisi de edebi nitelik taşıyor. Buna rağmen kitapları hiç sıkılmadan bir kaç saat içerisinde bitiriverdim. Altını çizdiğim yerleri de sizlerle paylaşmak istiyorum:

DİKENLER SARAYI:

``Tozdandır mürekkebim, okunmaz.`` syf. 21

``Parlıyor kağıdın kuru dişleri.`` syf. 29

``Bozulmuş bir örümcek ağı...
Kime ne anlatayım!`` syf. 41

``Düşün bütün olanları
Güneşe küsen sarkıtı anla`` syf. 58

``Ölüm:
Kapının önünde,
Ne çok ayakkabı!`` syf. 60





SOĞUK YAZGI:

``Anılar ölümsüzdür sen değil.``

``Yalnızca bir an kalacak
Senden geriye,istemesem de`` syf. 47

``Gözyaşı hep
Kelimelere dökülür.`` syf. 48

``Bir bulutun eli
Gizli saçınla oynuyor`` syf. 69

-Ayrıca Soğuk Yazgı`nın resimleri, şiirleri tamamlamış. Kitabı okurken farklı bakış açılarından da baktım.






Bir de yine Yitik Ülke Yayınları`ndan çıkan sevgili Esra Tanrıbilir`in Yeniden Başlangıç Meridyeni var. Onu da zevkle okudum. Ama Esra Hanım`la röportaj yapmak istediğim için şimdilik notlarımı sizlerle paylaşmıyorum.

Ve umarım bir gün tüm yayınevleri Yitik Ülke gibi duyarlı olabilir.
Güzel hediyeleri, kitapları ve daha önemlisi dostlukları için Yitik Ülke`ye,Kadir Aydemir`e, Nilgün Şimşek`e ve Esra Tanrıbilir`e kocaman teşekkürler...





24 Nisan 2014 Perşembe

VEEEE PINAR ABLA'MIZ!

Ve işte karşınızda Pınar Yılmazerler... İnanılmaz heyecanlıyım. Çok istedim bu mini röportajı, O'na soru sormayı çok istedim. Pınar Abla'mda kırmadı, kabul etti. 

Trendy Dergisi'nden tanıyoruz O'nu. Ama en çok minik dostlara olan sevgisiyle biliyoruz..Tabii bir de güzel gülüşüyle... Çok uzatmayayım... Biriciğimiz, Pınar Abla'mız bu satırlarda. O'nu özlemle öpüyorum ve beni kırmadığı içinde teşekkürlerimi iletiyorum.

Buğçe Çalışkan:Pınar Yılmazerler'in gözünden anlatır mısınız bize Pınar'ı?
Pınar Yılmazerler: Bir gün Pınar’a iltimas geçiyorum. Lüzumsuz yere sinirlendiğinde; “Sen zaten haklısın” diyorum. Onu gaza getiriyorum. Bazense yerden yere vuruyorum, başarılı olduğu işleri bile küçümseyebiliyorum. Ama kendimi tarafsızlık konusunda eğitmeye çalıştığım dönemlerim oluyor zaman zaman. Pınar nasıl biri? En tarafsız şekilde söyleyebileceğim şey küçük mutluluklara yürekten inanan biri olması. Onu mutlu edebilmek çok kolay. J

Buğçe Çalışkan:Nasıl başladı hikayeniz? Başlangıçta da istiyor muydunuz bu mesleği?
Pınar Yılmazerler: Balerin olmak istiyordum. Boyum 1.80 cm. Bu boyda bir balerin yok sanırım. Yani bu boyda birini, baletin hoplatıp, zıplatabileceğini düşünebiliyor musun? Atsa, bir daha tutamaz ki! Ama yazı yeteneğim hep vardı. Konuşmaktan ziyade, kendimi yazarak daha iyi ifade edebilirim. Yazarak savaşabilirim, yazarak sevişebilirim. Parmaklarımın ucunda da birer küçük beyin var sanki.

Buğçe Çalışkan:Kaç yıl oldu Trendy Dergisi'nde? İlk günden bu yana neler değişti?
Pınar Yılmazerler: 10 yıl oldu Trendy’de ama benim öncem de var. 1995 yılında Fanatik Gazetesi’nde başladım ben. O yıllarda benimle birlikte yaklaşık 5 arkadaşımla kadın spor muhabirleri diye röportaj yapıldı. O kadar azdık spor basınında. Sonra Hürriyet Kelebek girdi hayatıma. Çok severim insanlarla sohbet etmeyi. Röportaj demek çoğu zaman hoşuma gitmiyor, sohbet daha sıcak bir şey.

Buğçe Çalışkan:Okuyucularınızla aranızda büyük bir aşk var.Bunu neye borçlusunuz?
Pınar Yılmazerler: Kalpten çıkan şey, kalbe ulaşıyor. Buna çok inanıyorum. Okurlarımla da bunu yaşıyorum yıllardır. Anlatıyorum dinliyorlar, anlatıyorlar dinliyorum. İşe yarıyor gibi. 

Buğçe Çalışkan:Minik dostlara karşı hiç boş değilsiniz? Onlara olan sevginiz nasıl başladı? Şimdilerde nelerle destek oluyorsunuz?
Pınar Yılmazerler: Hayvanlar bir yana, dünya bir yana benim için. Onların derdini anlatamaması, acısını dinleyen olmaması içimi parçalıyor. O yüzden onlar hep önceliğim. Bir röportajı iptal edebilirim, cebimdeki son parayı o hayvan için harcayabilirim. Ki bu saydıklarımı da yapmış biriyim. Onların birer melek olduğuna inanıyorum. Bu kadar saf bir sevginin başka bir açıklaması olamaz sanki.

Buğçe Çalışkan:Evliliğiniz nasıl gidiyor? Yoğun iş temposunda birbirinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Pınar Yılmazerler: Aynı iş yerinde çalışmanın avantajları! ;) Birlikte işe gelip, birlikte gidiyoruz. Sandalyelerimiz yan yana. Yemeğe birlikte iniyoruz. Dinlemeyi çok seven, mantıklı ve çok esprili biri. Sanırım o da bende bir şeyler buluyor. 

Buğçe Çalışkan:Trendy Dergisi'nin yanı sıra başka işlerde de takip ediyorum sizi. Ve çok beğeniyorum. Orası nasıl gidiyor?Hepsi bir arada zor olmuyor mu?
Pınar Yılmazerler:  Genelde yaptığım işler hep röportaj. Yayın mecraları farklı olabilir ama sonuçta sohbet. O yüzden zorlanmıyorum.


Buğçe Çalışkan:Geleceğe dair planlarınız neler?
Pınar Yılmazerler: Net bir şey söyleyemem. Ama bir ömürlük bir hayat yaşamak istemiyorum. Tek bir kişinin hayatını yaşamak pek bana göre değil. İçimde bir sürü kadın var ve istekleri farklı. Deneyebildiğim kadar hepsinin isteğini yerine getirmek niyetindeyim. Bakalım kısmet. 

Buğçe Çalışkan: Kuzularınıza ne söylemek istersiniz? 
Pınar Yılmazerler: İçlerini hep temiz tutsunlar. Öfkelensinler, kızsınlar, ağlasınlar ama sonrasında özür dilemeyi de bilsinler, adım atmayı da. Hayat çok güzel. Bazen bunun farkına varamıyoruz. Ama gerçekten çok güzel. Onları seviyorum, bunu da hep bilsinler. :)

)    

24 Mart 2014 Pazartesi

YILLAR MUTLU OLDUĞUNUZDA ÇABUK GEÇER

Bebeklik denecek yaşta başladım O’nu dinlemeye. Göçmen aile kızı olduğum için anneannem ve babaannemle büyüdüm ben. En çok O'nu ve Candan Erçetin'i dinlerdik, en çok onlar söyleyince oynardım.Ve o çocukluğuma dair hatırladığım en güzel anılarımda böyle.  Bu röportajı da öyle uzun zamandır istiyordum ki… Bir ödevim vesilesiyle gerçek oldu. Ödev olmasına rağmen sizlerle de paylaşmak istedim. Keyifle okuyacağınızı biliyorum. Balkan insanın samimiyetini bir kez daha göreceksiniz bu röportajda. Lafı daha fazla uzatmadan sizleri, o güzel insanla baş başa bırakıyorum...


Buğçe Çalışkan: Nasıl başladı müzik hayatınız?

Havva Karakaş: Daha öncesi var ama tam profesyonel anlamda, 1981 yılında TRT'nin açmış olduğu yetişmiş  Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı Sınavı’nı kazanarak. İzmir Radyosu’nda başladı.

Buğçe Çalışkan: Müzik yaptığınız için hiç pişman oldunuz mu?

Havva Karakaş: İnsan sevdiği bir mesleği yapıyorsa ve o işten de ekmek yiyorsa, pişman olabileceğine ihtimal vermiyorum. Ben kendimi o konuda çok şanslı hissediyorum. Yeniden hayata gelsem yine aynı mesleği yapmak isterdim.

Buğçe Çalışkan: Katıldığınız onca açılış, tören, tv & radyo programı ve aldığınız onca ödülden sizi en çok hangisi heyecanlandırdı?

Havva Karakaş: Her programı kendi içerisinde değerlendirmek lazım, ama hangisi sizi daha heyecanlandırdı sorunuza gelince Balkan Havası programı ile almış olduğum 14. Motif Halk Bilim Ödülleri çerçevesinde (Medya Halk Bilim Ödülü) ve daha çok yeni olan 2014 Ocak ayında, 21.Troya Kültür ve Sanat  Ödülleri (Halk Müziği Dalında) almış olduğum Troya ödülüdür.

Buğçe Çalışkan: Çalışan bir anne olarak kızınıza zaman ayıramadığınız oldu mu, pişmanlıklarınız var mı?

Havva Karakaş: Çalışan biri olarak, ben çok şanslı, bir anneydim. Allah gani gani rahmet eylesin, taşı toprağı altın olsun, nur içinde yatsın canım anneciğim. Ben radyoda görevdeyken küçük Ezgi'mi anneme bırakır, gönül rahatlığı ile işe giderdim. Görev dışında kızımıza, ben ve babası daima gereken ihtimam ve ilgiyi gösterdik ve göstermeye de devam ediyoruz. Sonuçta evlattan daha tatlı bir şey var mı ki?

Buğçe Çalışkan: Hasan Karakaş`ınızla evlenmenizin bu yıl 31. yılı. Dile kolay 31 yıl, nasıl geçti biraz bahseder misiniz?

Havva Karakaş: 31 yıl çok uzun bir zaman dilimi gibi görülebilir ama inanın yıllar, mutlu olduğunuzda çok çabuk geçer. İnsanın sırtını dayayabileceği bir hayat arkadaşının, bir can yoldaşının olması çok güzel bir duygu. Size en yakın kişi yanınızdaki nefestir.

Buğçe Çalışkan: Peki niye Balkan Müziği? Bu sadece Makedonya Göçmeni olmanızla ilgili olmasa gerek...

Havva Karakaş: Çünkü bir sanatçı içinde doğup büyüdüğü ortamda, atalarından almış olduğu kültürün devamını sağlamakla görevlidir. Ve onu en doğru şekilde gelecek kuşaklara aktarmak mecburiyetindedir. Tabii ki  ben sadece Balkan Türküleri seslendirmedim. TRT 'de her yöreden Türküler okudum.  Atatürkçü bir Balkan kadını olarak, kendimi daha iyi ifade edebildiğime inandığım için, Balkan Türküleri diyorum. Çünkü ben bir Balkanlıyım.

Buğçe Çalışkan: Balkan Havası adlı albümünüz çok sevildi. Sadece Balkan Göçmenleri değil tüm Türkiye sevdi Balkan Havası`nı, sizi. Bu işin sırrı ne peki? Niye bu kadar seviliyorsunuz?

Havva Karakaş: Çok teşekkür ediyorum, gerçekten benim her yöreden dinleyicim var bu da bana büyük mutluluk veriyor. Bu albümde çok iyi seçilmiş bir repertuvar, çok kaliteli müzisyenler ve de Candan Erçetin'in güzel sesi var. Sağ olsun geri vokallerde bana eşlik etti, kendisine çok teşekkür ediyorum. Sevilmenin sırrını şöyle açıklayabilirim: Önce doğal olmak, iyi bir aileye yaşamı, mesleğinizi severek yapmak, yüreğinizde bolca sevgi bulundurmak. Kısaca doğru insan olmak. Örnekleri sayıca çoğaltabiliriz.

Buğçe Çalışkan: Sizi yeniden ekranlarda görebilecek miyiz? Yeni projeleriniz var mı?

Havva Karakaş: Sevenlerimin beni çok özlediğini biliyorum. Uzun bir süre televizyon programlarına ara verdim ama bu sadece benden kaynaklanan bir durum değil. Birçok kanaldan teklif geldi ama maalesef şartlarda anlaşma olamadı. TRT gibi dev bir kurumda program yaptıktan sonra gayri ihtiyari size sundukları teklif doyurucu gelmiyor (Yanlış anlaşılmasın maddi değil, teknik açıdan) Televizyonda görülmek adına, program yapmış olmak için program yapmaya, sıcak bakmıyorum. Yaptığım programın halka bir mesajı olmalı, beni anlayabilecek bir televizyon kanalı ile bilgi ve deneyimimi zamanı gelince paylaşmaya ve hayata geçirmeye hazırım.

Buğçe Çalışkan: Geleceğe dair hayalleriniz neler?


Havva Karakaş: Sevgili Buğçe,  İnsanın nefes aldığı sürece hayalleri hiç bitmez, tabii ki benimde hayallerim var ama gerçekleşince açıklarım.
Teşekkürler.

2 Mart 2014 Pazar

ETİ BIÇAK GEÇE

Ne Aliler gitti bizden
Ne Ethemler,
Mustafalar,Mehmetler..
Ne canlar yakıldı
Ne umutlar yitti yüreklerimizde
Kaç kişi feda oldu
Kaç milyon kişi
Bekçisi oldu bu vatanın

Uyan artık ey uyuyan
Bre cahil
Bre yandaş
Uyan
Aç gözünü
Gidenlere bi’bak
Bi’ bak da gör artık
Bizden gidenleri
Götürülenleri
Çalınanlara
Bi’bak

Eti bıçak geçiyor
Sende gör
Uyan artık
Kalk uykundan
O yalancı ninniler, masallar
Açığa çıktı, bak

Buğçe Çalışkan

24 Şubat 2014 Pazartesi

KÜSTÜM

Küçükken oldukça yaramaz bir çocuktum. Devamlı ilgi isteyen, bazılarına göre şımarıklıktan, bazılarına göre edepsizlikten fenalık(!) yapardım hep.
Mesela anneme bir şey anlatmaya çalışıyorum, onunda işi var o ara. Üç kez anne diye seslenir, beklerdim. Cevap gelmezse elime geçirdiğim bir bardağı hoop yere geçirirdim.

Oyun oynamak istiyorum ama yine başka şeyle mi ilgileniyorlar.. Bu sefer bir yere saklanır, saatlerce çıkmazdım. Gerçi bunun sonu cezayla biterdi ama yine bir dikkat çekme yöntemi. Sevgiye ve ilgiye doymayan çılgın ve haylaz bir çocuktum.

İşte o haylazlıklara dönesim var şu ara. Ama bu tabii ki mümkün değil. Çünkü kaba tabirle ``eşşek kadar`` oldum. Ailemin, okulun,öğretmenlerin, kısacası çevremin benden beklentileri var. Ve o kısacık saçlı, haylaz, kız çocuğu bu beklentilerin hepsine çok uzak.

Bardak atıp, saklanmak çocukluk(!) olacağı için bende küsüyorum şimdi herkese.
Beni sevdiği söyleyip gram ilgi göstermeyene de, sosyal ağlarda dostluk gösterisi yapanlara da, yüzüme gülüp kuyumu kazanlara da, çıkarcılara da, yoğunluktan(ne yoğunluksa artık,insan sevdiklerine zaman ayırmıyorsa böyle yoğunluğun ben taa) zamansızlara da,hepsine,herkese küsüyorum. İsteyen oyunu kuralına uygun oynar, istemeyen kendi bilir.

Mızıkçılık yapanlarla oynamıyorum ben.

Bi`de dil çıkarıyorum en kocamanından: Naniiiiiik!


22 Şubat 2014 Cumartesi

HAYAL ET & PEŞİNDEN KOŞ

Bugünlerde kendime şaşıyorum. Öyle hızlı yaşıyorum ki ne zaman nereye gittiğimi bende takip edemez oldum. Şikayetçi misin dersen, vallahi hiç değilim!Çünkü benim arayıp bulamadığım bir şey bu yoğunluk.:)

Hafta içi iki gün TOK-DER(Tiyatro Oyun Kapısı Derneği) oyunculuk ve diksiyon dersleri alıyorum. Mart sonundan itibaren Küçük Prens oyunuyla sahnede olacağız. Ayrıca okul tiyatrosunda bu yıl 2. senem. Hesap Kitap İşleri`nin provaları sürüyor.

Tabii bunlarla birlikte YGS&LYS ve Konservatuvar Oyunculuk Yetenek Sınavları`na da hazırlanıyorum. Teneffüslere çıkmaz oldum YGS çalışacağım diye,durum o kadar vahim.:) Ama yetenek sınavları içinde boş durmak istemiyorum. Yazın başlamayı düşündüğüm dans kursuna cuma günü başladım.
Salsa yapıyorum ama nasıl yapmak! Salsa,dans olduğuna pişman oldu sayemde.:)

Neyse ki hocamızın dediğine göre ilk derslerde olurmuş böyle şeyler... Bakalım ilerleyen zamanlarda ne olacak Salsa`yla imtihanım...

Eve gelince de boş durmak yok. Yeşim Ceren Bozoğlu`nun Dersimiz Oyunculuk adlı kitabından inanılmaz güzel notlar çıkarmaya başladım. Kendime TİYATRO defteri tutuyorum.


KENDİME AYIRDIĞIM ZAMANLARDA İSE;
Bol bol Candan Erçetin ve Birsen Tezer dinliyorum. Candan Erçetin duruşuyla daima idol aldığım biri olmanın yanı sıra kadife sesiyle beni bulutlar alemine sürüklüyor. Ağlıyorum,kalkıp oynuyorum...:)
Birsen Tezer...O nasıl anlatılır bende bilmiyorum. Hayatıma gireli hemen hemen bir yıl olacak.. Çok benden bir kadın. Ara sıra mailleşiyoruz. Çok samimi. Şarkılarına,sesine bayılıyorum. Birsen Tezer hep söylesin, ben hep dinleyeyim. (Yine İzmir`e geliyormuş,gidemiyorum diye yaslardayım.)

Geçen hafta bir dizi başladı. Benim uzuun bir zamandır beklediğim ve izlerken ağzımın bir karış açık kaldığı bir dizi. O HAYAT BENİM. Başrol oyuncularından biri de Yeşim Ceren Bozoğlu. Oyunculuğunu çok beğeniyorum. O`nunda çok samimi olduğu inancındayım. Çünkü yukarıdaki satırlarımda bahsettiğim Dersimiz Oyunculuk kitabını aslında okumuyorsunuz,Yeşim Ceren ile sohbet ediyorsunuz!

Üniversite için hayallerimden biri de O`nun öğrencisi olmak. Açtığı Atölye 1314 Oyunculuk Okulu`nun sayfalarını da keyifle takip ediyorum. O aileye girmek bence büyük şans. Ve umarım bir gün Yeşim Ceren Bozoğlu Hoca`mla aynı projede yer alabilirim. O`nun enerjisinin bana iyi geleceğini biliyorum.


İşte böyle..
YGS`ye kaldı 1 yıl, 1 ay...
Bol hayal ve bol çalışmayla geçiyor günlerim...:)

Umutlarımız ve hayallerimiz tükenmesin...

18 Şubat 2014 Salı

GÖÇMEN OLMAK

GÖÇMEN OLMAK

Orada Bulgar,Makedon,Sırp
Burada ise Türk olamadık biz
Anneannelerimizden çeyiz sandıkları,çemberiler
Dedelerimizden araziler kalmadı hiç birimize
Çünkü onlar
Doğdukları yeri,
Kurdukları düzeni,
Eşini,dostunu
Sarıkız`ını,Karabaş`ını
Türk kalmak için terkettiler
Kolay mı sanıyorsun kardeşim,kolay mı
Evini,yanan ocağını bırakıpta gelmek
Sıfırdan başlamak hayata
Başka olmak
Yaşadın mı sen başkalığı?
Öteki oldun mu hiç?
Acılarla yazılmış türkülerini
9\8`lik besteleyip,oynadın mı?
Bilmezsin kardeşim,bilemezsin
Bulgaristan,Yunanistan,Makedonya,Bosna`da
Türk olmanın;
Anavatanında göçmenliğin
Ne demek olduğunu sen bilemezsin!

Buğçe Çalışkan

**Başta göçmen ailem, sonra Türk kalmak adına göçe zorlanan, bu göçte, doğdukları topraklarda vahşice katledilen tüm Balkan Türkleri için bu şiirim. Umarım artık bu saçmalıklar son bulur,vahşetler sona erer.

9 Şubat 2014 Pazar

CANDAN ERÇETİN'E





Eğer bu yazıyı yazmazsam kendimi suçlu gibi hissedeceğim çünkü O'na olan minnetim çok büyük.


13-14 yıldır hayatımda. Hemde hayatımda olmadan hayatımda. Sesiyle, şarkılarıyla, kişiliğiyle, gülüşüyle, sonra efenim gök gözleriyle... Ve ben O'nunla kişiliğimi oturtmaya başladım. Bana örnek oldu, cesaret verdi, farkında olmamı sağladı.







Sevgili Candan Erçetin,

Daha tanışmamışken dinlediğim müzik, okuduğum kitap, yazdığım yazı-şiir, bardağım, ayracım, pastam, odam... sayamayacağım ne çok şey oldun sen!

Ama en önemlisi neydi biliyor musun?
Ben senin şarkılarına başımı yasladım, zamanı geldi kalktım oynadım. ''Bitti buraya kadarmış'' dediğim anda ''Elbette bazen çiçek açıp,bazen solacaksın'' dedin. ''Her aşk bitermiş'' dedim, ''Aşkla varsın'' dedin. ''Beklemeden'' sev ama ''Yalvarma'' diye öğütledin. ''Gamsız hayat'' dediğimde ''Bazen insan hayatla dalgasını geçmeli'' deyip, gülümsedin.

Uzun lafın kısası acıları hayat derslerine birlikte çevirdik. Mutluluklarda 9/8'lik havalara hemencecik geçiverdik. Hayat yolunu ortak şarkılarla, ortak görüşlerle katettik.




Sen CANDAN ERÇETİN;

Görmeden gördüğüm,
Konuşmadan konuştuğum,

Şarkılarında hayat bulduğum,
Bitmeyecek olan sevgim,
Canım ablam,
Yegane ilham perim,
Uzaklardan yoldaşım
Gök gözlü sultanımsın!






10 Şubat'ta senin doğum günün. Kaç yaşına girdiğinin bir önemi yok. Çünkü ancak yaşını önemsemeyen insanlar bu kadar güzel yaşarlar. Ve sen o güzel insanlardan birisin.

Dilerim yeni yaşın sana güzelliklerle gelir. Dileklerini hayırlısıyla yerine getirir,seni hayallerine kavuşturur. Bedeninden ve ruhundan sağlık, dudaklarından gülümseme, yanından sevdiklerin, cebinden paran ve umudun hiç eksik olmasın! Nice güzel, uzun yıllarda benimle, (hadi bencillik etmeyeyim) bizlerle ol!

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN CANDAN ERÇETİN! 

İYİ Kİ VARSIN!

''SENİ ÇOK SEVİYORUM!'' yazmama bilmem gerek var mı? Ama yine de yazayım:

SENİ KOCAMAN ÇOK SEVİYORUM!

2 Ocak 2014 Perşembe

Bir de baktım 2014

Ben hesaplar kitaplar yaparken gelivermiş 2014.


Bir kabusla doğruldum yataktan..Sanırım saat sabaha karşı 5`ti. Çok sevdiğim bir dostum tarafından öldürülmeye çalışıyordum ki İclal Aydın koştu yardımıma...
Yeni yılın ilk sabahında en sevdiklerimi, en yakınlarımı ne kadar tanıdığımı düşündüm. Ve onların beni ne kadar tanıdıklarını.. Sanırım birbirimizi hiç tanımıyoruz.

Beni tanımadıklarını baştan biliyordum zaten; ama tanıdığım zannettiklerimi tanımıyor olmama üzüldüm doğrusu...

Bir de insanları, duyguları, yaşanmışlıkları göz ardı ettiğimizi farkettim. Karşımızdaki insana karşı çokta açık konuşamadığımızı, söylemek istediklerimizin hep içerlerde bir yerde kaldığını...

Ki az önce okudum,  böyle düşünen yalnız ben değilmişim. Her yazısını ağzı açık okuduğum, cesaretine, açık yürekliliğine hayran kaldığım Ayşe Arman bile `filtresiz olmak`tan söz ediyor. .

Öyle saklıyoruz ki kendimizi,öyle duvarlar ardına gizleniyoruz ki, bazen kendimizden bile kaçmaya çalışıyoruz. Ve yoruluyoruz haliyle, anlamıyoruz, anlatamıyoruz...

Bu yıl sevgili Ayşe Arman`ında yazdığı gibi filtresiz bir yıl olsun. Kendimizi saklamadan, saklamaya gerek kalmadan geçsin.

Bu arada ben rüyamda beni öldürmeye kalkan can arkaşıma sırlarımı anlattım ve aramızda yaşanan o küçük olay dahada büyümeden kapanmış oldu.

Ayrıca kendime söz verdim. Bu yıl beni üzen hiç kimseyi hayatıma dahil etmeyeceğim, beni aramayanı aramayacağım,  kalbimi kıranla da konuşmayacağım... Ohh bee dünya varmış..

Yeni yılın ilk gününe bir kabusla uyanmış olsamda kendimi en mutlu hissetiğim yere, tiyatroya, gittiğimde kendime geldim, yenilendim.  Yıla prova yaparak başladığıma göre bu yıl daha fazla oyun oynayıp, daha çok mutlu olacağım.

 Dileklerimi biliyorsun,  kırma beni. E,  hoş geldin 2014...

Not: Sınav haftası geldi, iki oyun için provalar sürüyor ama ben evde yogan döşek yatıyorum. Bir elimde çay bir elimde kitap...